Diyarbakır Yazarlar Ve Şairler Derneği

Yazar ve Şair

ŞAİR - YAZAR / MEHMET OĞUZ

MEHMET OĞUZ KİMDİR?

1974 yılında Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde doğdu. İlk orta ve Lise tahsilini Ergani’de tamamladıktan sonra, 2005 yılında Van, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Tarih bölümünden mezun oldu.

Van ve Diyarbakır’da iki yıl boyunca ücretli öğretmenlik yaptıktan sonra basın sektöründe Fotomuhabir, Haber editörü ve Köşe Yazarlığı yaptı. 3 yıl boyunca Diyarbakır Valiliği Basın bürosunda ardından Diyarbakır Arkeoloji Müzesinde alan ve envanter fotoğrafçısı olarak çalıştı. 

Profesyonel olarak 1998 yılında başlayan şiir serüveni süresince şiirlerinin bir kısmı Güney, Berfin Bahar, Milliyet Sanat (Genç Şairler Antolojisi), Yasak Meyve, E, Pitoresk, Yaratım, Hayal gibi dergilerde yayınlandı.

Şiirlerinden bazıları çeşitli etkinlik ve yarışmalarda ödüle layık görüldü. İlk şiir kitabı olan "Sus/Kuyu/Su" 2008 yılında, ikinci şiir kitabı "ya Su ya Meyra" 2010 yılında ve son olarak "Gayb-ı Huruf" adını taşıyan üçüncü şiir kitabı ise 2012 yılında Hayal Yayınları tarafından yayınlandı. 

"Sus/Kuyu/Su" kitabı ilk olarak merkezi Almanya'da bulunan Kürdistan Öğrenciler Birliği (XYB) tarafından düzenlenen 14. Hüseyin Çelebi Şiir Yarışmasında Jüri Özel Ödülü, Batman'da düzenlenen Türk Dil Şenliği Şiir yarışmasında birincilik ve İzmir Karşıyaka Belediyesi’nin düzenlediği Homeros Şiir yarışmasında yine Jüri Özel Ödülü aldı. Ancak o dönemde Karşıyaka Belediyesi’nin 291 işçiyi işten çıkarması üzerine ödül törenine gitmeyi ve ödülü almayı reddetti. "ya Su ya Meyra" adlı kitabı Diyarbakır Valiliği tarafından düzenlenen Doğumunun 100. Yılında Cahit Sıtkı Tarancı Şiir Yarışmasında Birincilik Ödülü aldı. 

Halen Ankara’da ikâmet etmekte olan Mehmet Oğuz, Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı Basın Müşavirliği'nde görev yapmaktadır.

****************************************

MEHMET OĞUZ'UN ARŞİVİNDEN "YA KAVM" ŞİİRİ

YA KAVM

Her çağda payına sus düşen kavmime...

Üzümden çok önceydi sarhoşluğum
beşikler kurmuştum yerle gök arasına
asil bir direniş içindeyken ömrüm
bilsem hangi sokakta vurulacağımı
gidip orda beklerdim
kanıma giren zehirli bir kavim olmasa

kavmim
bozkırın yorgun atlıları
ardınızda dağların yenilmiş vebali var
ve sürgün şehirlere uzayan yol ayrımları
gök konuşsa yer ağzını susacak
yer konuşsa dili kesilecek göğün
susacak böylece yere ve göğe insan

kavmim
kendi içine sus bildiklerini
bilmediğin ne varsa onlar söylesin
sabır çek zamanın bulanık suyundan
dinle bak rüzgar neyi söylüyor
sözü olan konuşsun
susacak bir şeyler kalsın bize

kavmim
kor bir alevi çiğniyorum ağzımda
hangi dile çevrilsem uslanmaz bir keder
ve cebimde büyüyen isyan çiçeğidir
üzerimde taşıdığım bütün kimlikler

ey kavmim
sustum anamın ağzıma döktüğü dili
sizden başka bilen yok
bu suskun şiveyi

kavmim
ellerini kaldır ve soyun silahlarını
çarmıha gerilecek bir babamız yok
oğulları kanatan bir duaya esiriz
nasılsa herkes kendi vebaline susacak bu kez
ve herkes kendi günahınca konuşacak

teslim ol ey kavmim
yok sayıldığın bir tarih gözlerinin önünden geçecek
dik dur ve kaldır başını
kardeşlerin seni kurşuna dizecek 

Mehmet OĞUZ

***************************************************

Kıymetli Şairimize ömrüce başarılar ve mutlu bir yaşam dileriz.

DİYŞAD SÖZCÜSÜ: İhsan İPEK



ŞAİR-YAZAR ABDULKADİR NUR GÖRDÜK


Televizyon Programlarından ve Yayınladığı "EYVANDA ŞİİR MOLASI " ve "BENİM İKİ GÖZÜMSEN" adlı iki kitabından tanıdım ama nasıl bir tanışma, varın siz düşünün!

Mesleği Eczacılık olup, Diyarbekir'e ve hayata yazmış ve seslendirmiş olduğu şiirler de her okuyucu kendi duygularına dair bir çok zirve yaşayacaktır muhakkak.

21 kıtalık şiirlerini okurken, nasıl şiirlerinin sonuna vardığınızı anlayamazsınız.
Benim utana sıkıla Kitabı sayfalarının arasından seçtiğim, hem okumaya hem dinlemeye doyamadığım, eski Diyarbekiri oyunlarıyla, geceleriyle, kültürüyle gayipten adım adım gözü kapalı gezdiğim hele ki "YAZIĞIM GELİ" adlı şiiri...

Şairimizin Medyadan gördüğü yoğun ilgi ve gazelerde yayınladığı şiirleri, Diyarbekir olan ve olmayan herkeste bir hayranlık uyandırmaktadır.

Şair'imiz aynı zamanda şiir dinletilerini de düzenlemekte ve dinletilerine yoğun ilgi görmektedir.
Bir çok kurum ve kuruluş tarafından ödüller almıştır.

Aynı şehrin insanı olmakla beraber, dostluğundan ve samimiyetinden bir nebze tattığım için mutluyum ve kendisine daimi mutluluklarla başarılar dilerim.

"Diyarbakır Yazarlar ve Şairler Derneği" adına; İhsan İPEK CANKURT



EĞİTİMCİ / ŞAİR YAZAR - GÖKHAN PAMUKÇU KİMDİR?


1982 Yılında Diyarbakır’da doğdu. 2005 Yılında Dicle Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Programını tamamlayarak öğretmen olarak atandı. Halen Dicle Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde Lisansüstü eğitimine devam etmektedir.
2001 Yılında yakın arkadaşı Abdülhalık Kalimkara’nın maddi desteği ile çocukluk şiirlerini “Şimdi Büyü Zamanı” adlı bir kitapta toplayan yazar, bu kitabı piyasaya sürmemiş yakın çevresine dağıtmıştır. Aynı yıl Yükseköğretimin ilk iki yılını geçirmek için gittiği Malatya İnönü Üniversitesinde Şiir Kulübü adlı öğrenci topluluğuna katılmış ve birçok şiir dinletisinde yer almıştır. 
2005 Yılından itibaren kendi şiirlerinden şiir dinletileri yapmaya başlayan yazar, aynı zamanda çalıştığı okullarda öğrencilerden şiir kulüpleri kurup, şairleri şiirleri üzerinden tanıtan şiir dinletileri yaptırmaktadır.
2010 Yılında Arkeolojik Yalnızlık adlı şiir kitabı piyasaya çıkan yazarın, 2012 Yılında da Aşkadaş Söylemler adlı öykü/deneme/özlü söz Kitabı piyasaya çıkmıştır.

....................................................................................


Şair'imizden Bir Şiirle...

BEDDUA

Sen değilsin özlenen
Buğulu bakışlarda demlenen
Ki hak etmedin bilirsin
Hakka ibadetin kadar günah içindesin.

Elbet varsa her suçun cezası
Müebbetliksin bilesin
Şimdi gücüm yetmese de
Tek dileğim son nefesinde
Bir yudum su diye beni inleyesin.
Cehennem gibi yaktığın yüreğimde
Ebedi ızdırabını çekesin. 

Gökhan PAMUKÇU

...................................................................................

Son Olarak, TAŞA YAZILAN KADERDİR DİYARBAKIR’DA AŞK adlı Şair Yazar'ımızın bir denemesi...


1890-1894 Yılları arasında Diyarbekir’de valilik yapan Giritli Sırrı Paşa şöyle der; Diyarbekirlilerden müctemi bir cemaatte gözlerimi bağlayıp otursam ve elimi atsam, tuttuğum ya şair ya münşidir.
M.Şefik Korkusuz

TAŞA YAZILAN KADERDİR DİYARBAKIR’DA AŞK

Taşa yazılmış kaderi var bu şehrin. Taşa yazılan aşkların şahitliğinde. Surlarındaki taştan kalp anlatır bu şehrin romantikliğini. Taş evler söyler aşk türkülerini. Taşlar arasında yetişmiştir şairlerin ve düşünürlerin cümlesi.
Taşa yazılmış bir kaderi var bu şehrin. Taşlaşan kervanları var Çermik Gelin Dağında. Ergani’de Dünya’nın en eski yerleşimlerinden olan Hilal Mağaraları. Peygamberler diyarı Eğil’de Kral Mezarları. Karacadağ’ın doğulu siniriyle püskürttüğü lavların donmasıyla oluşan ve şehre şekil veren bazalt taşları. Camileriyle, kiliseleriyle surlarındaki kitabelerle bir insanlık kütüphanesidir Diyarbakır.
Müslümanların fethetmek için aylarca kapısında beklediği kadim bir kenttir Diyarbakır.
Taş yapısının aksine yumuşak huyludur insanları. Misafirperver karşılamaları ve saygıdeğer uğurlamaları… Kolay mı saray kültürü almıştır bu şehir. Asildir asimilesiz gerçeği.
M.Şefik Korkusuz Seyahatnamelerde Diyarbekir Kitabında Evliya Çelebi’nin şu sözlerine yer vermiştir:” Bu Diyarbekir’de öyle yetenekli şairler var ki, her biri sanki Fuzuli ve Ruhi gibidir. Birçoğu ile sohbet ettik. Hakikatten benzerleri bulunmayan birer fazilet sahibi kimselerdir.”
Ben her âşık olduğumda dalarım bu şehrin küçelerine* Bazen benzetirim kendimi küçeçıkmazlara* ve her taşın hikâyesinde bulurum aşkı “Suzan Suzi Türküsü gibi. Ben-u-sen Burcu gibi.
Her sokağında bir aşk yatar bu şehrin. Her köşesinde bir hikâye…
Bu şehirde taşa yazılmıştır tüm kaderler. Şimdi bundandır belki de küçücük çocukların ellerindeki taşlar. Kaderi silik bir öyküde yaşatmak için kimliklerini. Ne kadar kızsak bile bu şehrin kaderi böyle. Zamanla değişse de şekli, taşa yazılmıştır bir şekilde bu şehrin aşka açılan kaderi. Düşünürlerin düşüncesinde, şairlerin imgelerinde, küçük çocukların ellerinde hep taş vardır. Kader bu şehirde taşa yazılmıştır.

Gökhan PAMUKÇU

Katılımından Dolayı Şair Yazar Gökhan AMUKÇU'ya teşekkür eder, Eğitim ve Yazım hayatında ömr-i Başarılar dilerim.


"Diyarbakır Yazarlar ve Şairler Derneği" adına; İhsan İPEK CANKURT



ŞAİR - Suat BİLGİN

Tarih 04.15. 1995’i vuruyordu. Diyarbakır’ın Dicle ilçesinde,
güneşin baharı okşadığı, baharında kokusuyla sevgi dağıttığı o öğle vaktiydi. 
Annemin sessizliğini bozan sancılar, benim çığlıklarımla son buldu. Merhaba dedim zaten bir ben eksiğim bu dünyada.
Şaşkın ve meraklı bakışlarım tanımaya çalışıyordum etrafımı.
Dünyayı bana sevdiren bir koku vardı, git gide yaklaşıyordum o kokuya. 
Ve... Kendimi, yüzüme şefkatle bakan bir kadının kucağında buldum. 
Hiç ayrılmak istemiyordum bu kucakta çünkü o kokunun sahibi bu kadındı ve bu kadın benim annemdi. 
Ne zaman o koku gelmezse, annemden uzaklaştığımı biliyor. Anlıyordum ve hıçkırıkla başlayan çığlıklarla devam eden ağlamalar sarardı boğazımı.
Hiç farkına varmadan büyümeye başladım. Emeklemekten sıkılıyordum, artık yürümeliyim, ama iki adımda bir düşüyordum. Düşe kalka, ağlaya zırlaya öğrendim yürümeyi. Sonra beynimde dolanan sözcüklerim dilime temas etmeye başladı, ANNE dedim, BABA dedim. Yıllar nehir de akan su misali akarken, yaşamı algılayışım tecrübemde artı.
Annem hazırlan oğlum bu sene okula başlayacaksın, okul terimini ilk defa duymuyordum ama beni değişik duygulara sürükledi. Telaşlıydım birazda korkuyordum. Bu korku hayatımda yaşadığım son korku diyebiliriz. Annem elimden tutarak sınıfa götürdükten sonra “oğlum ben gidiyorum” Kokusunu alıp gitti. Ve ben bebekliğimde ki gibi yine ağlamaya başladım.
Alıştım yavaş yavaş. Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine bağlı Faik Ali ilköğretim okulunda, ilkokul ve orta öğretimimi tamamladıktan sonra yine Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine bağlı Burhannettin yıldız And. Meslek lisesi Bilgisayar bölümünü okuyup bitirdim.
Şimdi ise Bingöl üniversitesinde öğrenim hayatıma devam ediyorum.

*****

Şair'imizden Bir ŞİİR

NAR-I FELEK

Sesiz bir çığlık bilirim dilimden hiç düşmez,
Dağları delen, yürekleri yakan...
Engel olamam, hükmüm geçmez,
Bu nedir sorarım sana Nar-ı Felek.

Bana dilimdeki kelimeyi söyle,
Gelmez aklıma,
Ben hayalimi bile hatırlamam.
Unutmuşum kendimi, hangi z/âmândayım,

Kaç dünyadır uyumamışım,
Göz kapaklarımda başka bir ben,
Bu nedir sorarım sana Nar-ı Felek,
Hangi yıldayız, yelkovan hala dönüyor mu?

Bu şehir daha ayakta mı?
Yıkılmadı mı daha sensizliğe.
Ben duramam ayakta, rüzgâr beni götürür uzaklara,
Yüreğime bir kadeh yalnızlık doldurdum, unutuluşumun şerefine...

Nisyan yağmurları yağar şimdi üzerime,
Unutmadım hala, birlikte ıslanmıştık.
Bir şemsiye altında toplanırdı tüm sevgimiz ve sevincimiz.
Şimdi karlar üşüşmüş başıma, mevsimim ilkbahar.


Ben aşiyandım sana,
Sen bana göçebe.
Anlamsız gidişlerin vardı, dayanamadığım,
Hep bir gözüm yolda,
Güneşi bekleyecek takatim kalmadı Nar-ı Felek.


İstifsara edemedim kendimi sana,
Ben bilindik bir aşikâr değilim,
Benim sevdam daha yaşanmadı bu yeryüzünde.
Ve senle de yaşanmadı, ey aşk sen nerede saklısın.


Dilek ağacımda mahsur bıraktın umutlarımı.
Şimdi bir uykuya dalayım, gözlerimi kapatmadan,
Söz ver bana, gelmeyeceğim rüyana.
Yaşına b/akmayacağım.


Sakın görme beni mah yüzüne bakmayacağım,
Bırak, bu benim kıyametim üfle şuramı,
Çekip gidesim var, yanında kalacak kimsem yok.
Nar-ı Felek; durup yanmak neye yarar sen söyle.
_______________________________________

Genç yaşına rağmen, Kalemi klavyeyi alıp şiir yazma cesaretini göstermesinden dolayı Şairimizi tebrik eder, hayatında yaşama ve şiire dair başarılar dileriz...

Diyarbakır Yazarlar ve Şairler Derneği adına; İhsan İPEK CANKURT



Şair - Mahmut ARIKAN


• 1.1.1947 yılında Diyarbakır Alipaşa hoca Ahmet mahallesi simsar sokak no 5 te dünyaya geldim.ziya Gökalp lisesi mezunuyum.1967-1968 yıllarında Diyarbakır yeni şark postası gazetesi yazı işleri müdürlüğünü yaptım.asker dönüşü 1970 yılında TRT Diyarbakır radyosunda göreve başladım.1973 yılında trt Diyarbakır radyosundan ayrılarak THY Diyarbakır bürosuna atandım.1990 yılında izmir THY bürosuna satış şefi olarak tayin edildim.daha sonra thy izmir satış md.yardımcısı ve bursa thy satış müdürü olarak görev yaptım.1999 yılında emekliye ayrıldım
,izmir de yaşamıma devam etmekteyim.

edebiyat ve yağlı boya resim yapmak hobilerim.arasında.bugüne kadar yazmış olduğum şiirleri bir çok şiir sitesine göndermeme rağmen toparlayıp bir kitap altında yayınlamak kısmet olmadı.halen TRT izmir radyosu müzik yayınları müdürlüğünden emekli Leyla Arıkan ile evli olup,üç çocuk babasıyım.

***

Şair’in Şiirlerinden Bir Şiir

GÖZLERİNDE HÜZÜN

gözlerinde hüzün
süzülmüş yüzün
bitsin gecen
gelsin gündüzün

durmazmış damarda
akacak kan
her mihnete
her acıya
katlanmalısın can

bilesin ki
var beterin beteri
bırak artık 
geride kederi
ölüm değil midir sonunda
bu hayatın ederi

yıldırmasın seni 
bu kavga,bu kargaşa
gah çık göklere 
alemi et temaşa
gah in yere
alemle dileğince yaşa

MAHMUT ARIKAN

Kıymetli Şair'imize çalışmalarında başarılar diler, Şiir dolu bir hayat sürmesini Allahtan niyaz ederiz.

"Diyarbakır Yazarlar ve Şairler Derneği" Adına; İhsan İPEK CANKURT



Yazar- Şair / Recep YILMAZ

20 Haziran 1946 sıcak bir yaz günü Diyarbakır'da insanlar sıcaktan dışarı çıkamazken ben dünyaya merhaba demişim. Beş altı yıl dünyadan bi haber,kah çelik çomak ya da birdir bir oynamış, kah uzun eşek atlamışım.Daha sonra, daha sonramı? Yeni ilkokul / Ali Emiri Ortaokulu / Ziya Gökalp Lisesi / Diyarbakır Eğitim Enstitüsü / Bu arada UFUK Gazetesi,Diyarbakırın Sesi Gazetesi Yazı İŞleri Müdürlüğü,baş yazarlığı,Haber Ajansı,Türk Haberler Ajansı Muhabirliği... Anadolu Üniversitesi. Ardından meşakatli bir yaşam. 27 yıl öğretmenlik müdür yardımcılığı,başyardımcılık, müdürlük. Sürgünler,Mamak dilenme tesisleri, gidiş gelişler derken emeklilik,Daha sonra özele devam. Geldim işte bu günlere...Önce Yeni Yurt Gazetesi... Şimdi de bir yılı aşkındır Özgür Haber Gazetesinde dünyanın sorunları ile boğuşuyorum. Yazmaya çalışıyorum. 
Sanırım yeter bu kadar... DOSTÇA KALIN... 
_________________________________________________

Kıymetli Yazar-Şairimizin bir çoğu Diyarbakır üzerine yazılmış, çoğu da farklı konulardan örülmüş şiirleri mevcuttur.
Şiiirlerini okurken merhabaya hoş düşecek “Merhaba” şiirini sizler için seçtik, iyi okumalar dileriz.
___________________________________________________

MERHABA
Diyarbekir'in aydınlığı için,
Bir mum olsun yakanlara merhaba.
Diyarbekir'in inşasında
Taş üstüne taş koyanlara merhaba,
Harç karanlara merhaba.
Diyarbekir'in kalkınması için,
Bir çivi olsun çakanlara merhaba.
Diyarbekir'i türkülerinde
İçtenlikle anlatanlara merhaba.
Diyarbekir yaşamını,
Şiirlerinde anlatanlara da merhaba.
Merhaba Diyarbekir'i sevenlere merhaba.
Merhaba tüm bunları
Türkiye için yapanlara merhaba...
RECEP YILMAZ
---------------------------------------------------------------------

Yazarımızdan yine sizin için seçtiğimiz Diyarbakır üzerine seçkin bir yazısı…
----------------------------------------------------------------------


HER ŞEY DİYARBEKİR İÇİN DİYENLER, NEREDESİNİZ

Bir ailenin ayakta durması, bir kurumun beklenen verimi sunması, bir partinin dününden bugün bir adım daha ilerde olabilmesi, için her şeyin iyi izlenmesi ya da kontrol edilmesi gereklidir, der düşünürler.
Örneğin:
- Çocuklar ne yapıyor,
- Bir kurum ne kadar keyfi yönetiliyor,
- Yapılanlar ne kadar amaç dışıdır, ya da kurum amiri kurumu kendi geleceği için mi yoksa kuruluş nedenlerine uygun mu yönetiyor?
- - Bilhassa yatırımcı kuruluşlar, ne kadar yararlı olabiliyorlar?
- Ayrıca;
- Hangi Diyarbekir milletvekili Diyarbakır için ne yaptı, 
- Kalıcı ne gibi bir eser bıraktı?
- Diyarbekir’in kalkınması için ne gibi bir çaba gösterdi?
Daha şimdiden éÜstüne vazife olmayan işlere burnunu sokma, senin neyine bu işler.” Diyen sesleri duyar gibiyim.
Umurumda değil. Unutulmasın ki ben bir Diyarbekir sevdalısıyım. Bilhassa Diyarbekirle ilgili gelişmeleri izlemeyi kendime görev edinmişim. Bu yolda “Önüme seng-i mezarım çıksa dönmem.” 
Söz konusu Diyarbekir olunca gerisi teferruattır, benim için. Bu böyle biline…
Yeri geldikçe hangi kurumun kime ve neden peşkeş çektiğini bir bir yazacağım.
Söyleyeyim. Kendin için susuyorsan sözüm yok. Ama Diyarbekir’i kullanıyorsan sözüm çok. Kimse Diyarbekir kesesinden cömertlik yapmasın. Diyarbekir’e sunulan olanakları bir yerlere varmak için kullanmasın. Yani Diyarbekirimi hiç kimse ve de hiçbir kuruluş payanda olarak kullanmasın.
Haberiniz ola ben yazarım…
Şimdi bütün bunlar nereden çıktı? diyeceksiniz.
Söyleyeyim:
Dün bir gazetede okudum; “Güneydoğu Genç İşadamları Derneğ,i Başkanı Hakan Akbal: STK’lar burada reklamını yapıp,kebap yiyip gidiyorlar.” demiş.
Bravo sana Hakan Akbal. Herkesin bildiği, gördüğü ama dillendirmeye cesaret edemediği bir gerçeği dile getirmek yürekliliğini göstermişsin.
Evet, yıllardır, bilhassa barış sürecini bahane ederek Güneydoğuya, Diyarbekir’ gelip mangalda kül bırakmayan vaatlerde bulunup kamuoyunun sempatisini kazanıp ama aslında hiçbir iş yapmayanlara sesleniyorum:
Güneydoğuyu, Diyarbekir’i dünyanın gövde gösterilerine sahne yapıp, bu yolda rant elde etmeği bırakın.
Ey Diyarbekirsever yetkili ve etkili kişiler, bu tip kişi ve kurumları deşifre etmekten çekinmeyin. Siz sakınca görüyorsanız yazın bana ben dillendireyim.
Sayın Hakan Akbal sana aynen katılıyorum. Diyarbekir’e hiçbir şey vermeden rant elde etmeye çalışan; kişi ve de kuruluşlara hayır diyorum. Ne zamandır yazmak istiyordum, hızlı gelişen gündem engel oluyordu. 
Diyarbekir’i rant alanı gören, yükselmek için tramplen olarak kullanmaya çalışan her kimse dillendirme yürekliliğini gösterelim. Onlar için de caydırıcı olur. Bu kötü alışkanlıklarından vaz geçerler belki
İki elim yakalarında olacak.
Çünkü zaten kıt verilen yatırımların damlasının Diyarbekir için altın değerinde olduğunun bilinmesini istiyorum.
Geleceksin Diyarbekir’e; adını duyuracaksın,reklamını yapacaksın, yerini sağlama alacaksın, Diyarbekir’i kendine makan vaat edenlerin yakınlarına peşkeş çekeceksin, sonra da ben Diyarbekir’e hizmet ediyorum diyeceksin.
Oh ne güzel, raki- kebap şahane… Diyarbekir bahane.
Yok artık böyle bir şey. Gerçek Diyarbekirseverler buna izin vermeyeceklerdir. Göz yummayacaklardır.
Sonuç;
Güneydoğu Genç İşadamları Derneği Başkanı Hasan Akbal’ın dediği gibi,
Havada kalan vaatlerle değil, uygulanabilir reel projelerle gelsinler.
Vaat tüccarlığı yapmaya gelmesinler. Biz yıllarca bu şekilde avutulup kandırıldık. Yeter demeliyiz. 
Çünkü bu tabansız vaatleri duyan ülkemin diğer bölgelerindeki insanları, Güneydoğunun, Diyarbekir’in güllük-gülistanlık bir bölge olduğunu sanıyorlar. Bu intiba yoksulluk üstüne yoksulluk katar.
Her şey olmazsa bazı şeyler Diyarbekir için, Güneydoğu için diyenler, gerçek yatırımcılar gelsinler Diyarbekir’e, başım gözüm üstüne.

Bu arada 1974 yılından beri eğitim ve öğretime devam eden ve tüm branşlarda faaliyet gösteren Dicle Üniversitesinin bu güne kadar Diyarbekir’e neler kazandırdıklarını da sorgulamak gerekir. Diyarbekir’in gelişmesinde bu güne kadar hangi projeleri ürettiğini, hangilerinin yaşama geçirildiğini öğrenmek hepimizin hakkı olduğu inancındayım.
Diyarbekir’de hayat bulan, ekmek yiyen kurum, kuruluş; amir ve de memurlarına sesleniyorum.
Diyarbekir’i sevin, ancak sevmekle kalmayın, üretin, el verin, bel verin…
Şimdilik…
Dostça kalın…

RECEP YILMAZ

"Diyarbakır Yazarlar ve Şairler Derneği" adına; İhsan İPEK CANKURT



ŞAİR – Kenan BARAN

Selamen Değerli “Diyarbakır Yazarlar ve Şairler Derneği” üye ve takipçileri.
Kısa bir aradan sonra tekrar beraberiz ve yanımıza bir Şair’imizi daha alıp gelmekle mutluluğumuzu Sizlerle paylaşıyoruz, Kabuliyetinize...

İhsan İPEK: Merhaba Kenan Bey, evvela katılımızdan dolayı teşekkür ederiz.
Devamında, kısaca sizi tanıyabilirmiyiz?

Kenan BARAN : 1981 Diyarbakır doğumluyum. 
Beş çocuklu bir ailenin en küçüğüyüm. 
On dört yaşımdan beri yazma hevesiyle sürekli gelişerek ve geliştirerek şiir yazmaya çalışıyorum. Birkaç amatör yarışmada derecelerim bulunmaktadır. Çeşitli dergi ve gazetelerde yazdığım dönemler oldu ( Bizim Ece Dergisi, Kumru Dergisi, Yeniyurt Gazetesi vs. ). 
Şiirlerimde genelde aşk, hüzün ve dini temaları işliyorum. 
Doğma büyüme Diyarbakırlı olup halen Diyarbakır'da yaşamaktayım.


İhsan İPEK: Size bir kaç soru yöneltsem ve cevaplarınızla söyleşi tadında bir sunum yapsam, ne dersiniz?

Kenan BARAN: Tabi, nasıl isterseniz.

İhsan İPEK: Sorularım Şöyle;
Kenan bey, sizi az çok tanıdık, devamında; sizi şiirle haşir neşir kılan etkenler nelerdir ve ne zamandan beri şiir yazıyorsunuz?

Kenan BARAN: Şiir biraz da içindekileri dışa farklı yollarla yansıtamayanlara mahsustur diye düşünüyorum. 
Gençlik dönemlerimdeki içe kapanıklığımın etkisi olmuştur ama işin olmazsa olmazı Allah'ın o ruhu vermiş olmasıdır. 
Yoksa sadece öğrenerek, çalışarak ve teknikle olacak şey değil. On dört yaşımdan beri şiir yazmaya çalışıyorum.

İhsan İPEK: Malum olduğum kadarıyla, İl dışından etkinliklere davetler almakta ve icabet etmektesiniz. İcabet ettikleriniz etkinliklerin bir kaçını bizimle paylaşırmısınız ve o etkinliklerden yaşadıklarınız hoş ve ilginç bir olayınızı anlatırmısınız?

Kenan BARAN: Anadolu Kültür Mozaik Şairleri Derneğinin İstanbul merkezli Şiir Harmanı etkinliği, Ankara Şair Türk Derneği etkinliği ve özellikle de Samsun Şiir Akşamları. Samsun Şiir Akşamlarının altını özellikle çiziyorum ki gerçekten dost ve kardeş bir şehir edinmiş olduk. 
Davetlerine icabet edişimle sağladığım dostluk ve güvenle Doğu illerine hiç gelmemiş ve gelişleri de tereddütle olan dostlarımıza şehrimizi tanıtma fırsatı buldum ve bunun üzerine sırf bu samimiyetten ötürü yerel yönetim desteğiyle, büyük çabalarla şivesel şiirlerin yazılıp okunacağı kardeş şiirler adı altında bir etkinlik planladık geçtiğimiz mayıs ayında Samsun'da. 
Ancak programın başlama saatine yakın Hatay Reyhanlı'daki korkunç saldırı gerçekleşti ve programımızı iptal etmek zorunda kaldık. Samsun şiire verdiği önem ve samimi dostluklarıyla benim için ayrı bir yere sahiptir.

İhsan İPEK: Şiirlerinizin bir kaçını okudum ve beğendim, ayrıca sizi Şair-Yazar Ağabeylerimizden dinledim. Şiirlerinizi bir kitapta toplamayı düşünmediniz mi? Ya da sizi engelleyen etkenler nelerdir?

Kenan BARAN: Yıllar önce kitap konusunda adımlar attım ancak bazı değerli büyüklerimce vazgeçirildim. İyi ki de vazgeçmişim. Öyle aceleyle ya da olsun diye olmamalı. 
Okuyucu şiirler üzerinde sadece yorum yapmalı; hata bulmamalıdır. 2014 yılı sonlarında kitap düşünüyorum.

İhsan İPEK: Bir Diyarbakırlı olarak, Eski Diyarbakır ile şimdiki Diyarbakır arasındaki izlenimlerinizi alabilirmiyim?

Kenan BARAN: Eski Diyarbakır gözlerde tüten bir mazi artık. İnsani olarak eski Diyarbakır'ı, eski Diyarbakır insanını arıyor gözlerimiz. Bir çok etkenin birleşmesiyle Diyarbakır olması gereken ilgiden ve önemden uzakta şimdi.

İhsan İPEK: Diyarbakır ile Amed arasında duran bir topluluk daima çarpıyor gözümüze, ortak isimleri Diyarbekir.
Bu konudaki fikrinizi merak ettim, bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Kenan BARAN: Bu isimleri çeşitli gruplar kendi siyasi ya da kültürel duruşlarına göre seçip kullanıyorlar. Ben de Diyarbekir denilmesinden yanayım. 
Çünkü bu deyiş siyasi bir deyiş değil bana göre. Sanat zaten siyasetten uzak durmalıdır.
İhsan İPEK: Diyarbakır Şairlerinden bir çoğunun takdirini kazanmışsınız. 
Daha bir eser sahibi olmadan Şair Vasfına mazhar olmuşsunuz ve bu lafzı da hakkediyorsunuz. 
Diyarbakır’a hizmet niteliğinde yapmak istediğiniz bir planınız veya projeniz var mıdır?

Kenan BARAN: Biz Samsun'daki dostlarla yapmaya çalıştığımız ve yapamadığımız "Kardeş Şiirler" projesini aslında birkaç adım olarak düşünmüştük. Mesela yerel yönetimimizden gerekli desteği aldığımız takdirde bir adımını Diyarbakır'da, başka bir adımını Şanlı Urfa'da, Bursa'da, Trabzon'da kardeş şiirleri devam ettirmek isterim.

İhsan İPEK: Son olarak, "Diyarbakır Yazarlar ve Şairler Derneği" oluşumumuz için görüşleriniz ve beklentileriniz nelerdir?

Kenan BARAN: Öncelikle Diyarbakır'da dernek çatısı altında birçok oluşum meydana getirilmiş ve kimisi de halen faaldir. Bunlardan uzak durma sebeplerim şunlardır; Sanattan ziyade çıkar ilişkilerinin gözetildiği, kişilerin dernekleri kendi mallarıymış gibi kullanması, her etkinlikten sonra insanların bir birine girdiği, küslüklerin olduğu bir hale bürünmesi gibi... 
Dernek, kurucuların ya da üyelerin malı değildir. Eğer sanat için kurulmuşsa sadece sanatseverlerindir. Kurucular ve üyeler sadece hizmetkardır.

İhsan İPEK: Destek ve katkılarınızdan dolayı, ayrıca söyleşi tadında bir sunum sunmama vesile olduğunuz için teşekkür eder, size sanat hayatınızda ömür boyu başarılar dilerim.

Kenan BARAN: Dilerim sorularınıza gerektiği ölçüde cevap verebilmişimdir.
Selam ve saygılarımla

"Diyarbakır Yazarlar ve Şairler Derneği" adına; İhsan İPEK CANKURT



EĞİTİMCİ - YAZAR / Mehmet Ali ABAKAY

Yazar'ımız; 1965 Çınar-Diyarbakır doğumlu... 
Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı 1986 Mezunu. 
1986'dan bugüne değişik okullarda öğretmen ve idareci olarak görev yaptı. 
Daha çok Diyarbakır ve Şehir konulu araştırmalarda bulundu. Çalışmalarının bir kısmını kitaplaştırdı: 
Diyarbakır Halk Musıkîsı Üzerine İnceleme Diyarbakır Folklorundan Kesitler Celal Güzelses, Hani, Diyarbakır Eğitim Tarihi kitapları olmak üzere birçok ortak kitapta da yer aldı. 
Ulusal ve uluslararası bir çok sempozyuma katıldı. 
Bildirilerinde Diyarbakır dışında konu ele almadı. 
Yerel ve ulusal gazetelerde aynı izleği takip etti. Şevket Beysanoğlu'nun izinde, Ali Emirî Efendinin yolunda yaşamını Diyarbakır'a dair kitap, dergi, gazete olmak üzere ne varsa, bulduysa, ulaştıysa bir araya getirmeye çalıştı. 
Şehrin ilk özel kütüphanesini kurdu. 
Şimdi 81 ili bir araya getirecek olan Şehir Araştırmaları Merkezi'ni oluşturmakla meşgul. 
Günlük yazıları Yeni Yurt, Güneydoğu Mesaj, Öz Diyarbakır, Halkpel, Güneydoğu Ekspres, Güneydoğu Güncel olmak üzere bir çok yerel gazetede yayınlandı. 
Halen Güneydoğu Güncel Gazetesi'nde haftalık yazıları yayınlanmaktadır. 
Diyarbakır Yazarlar Birliği Kurucu üyesi, Tüketici Hakları Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve TYB (Türkiye Yazarlar Birliği) Üyesi ve site yazarı olmak üzere birkaç STK içinde çalışmalarını sürdürmektedir. Yerel televizyon kanallarında Diyarbakır'a dair televizyon programları hazırlayıp sundu. 
Evli, dört çocuk babasıdır. 
Diyarbakır ile ilgili kaleme alınan Şevket Beysanoğlu'nun Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları ve İhsan Işık'ın hazırladığı Diyarbakır Ansiklopedisi'nde biyografisi yer almaktadır.
---------------------------------------------------

Ey Şehr-i Dil-Rûba

"Şehr-i Diyarbekir için yazılmıştır-
Sensizliğin verdiği ıstırabı, hüzne katık kılan ben, ruhumun acılarını, kederle kararak, şiirime aksettirirken, dayanılmaz sıkıntılar karşısında gurbetin kahrını çekip, seninle olma adına düşlerimde gezip, her uyanıklık halinde vuslatın habercisi olacak bad-ı sabanın esintisiyle gelecek kokunun bekleyişinde olmaktan yoruldum.
Sensizliğin kederiyle dünya hayatından elini eteğini çekerek yaşantımın ömrüme kattığı baharda güzün işaretçisi renklerden yana sıkıntım yokken, simsiyah saçım, kar yumağına döndü.
Sensizlik, alnımın kırışıklıklarını artırıp, genç yaşımda bedenimi ihtiyarlaştırdığında sana olan özlemim, hasrete dönüşmedi mi?

Yazdığım her satırda adeta senin varlığın, beni Mecnun'a çevirtir, oldu. Bu yüzden insan arasına çıkamaz olan benliğim, ruhumun tüm inceliklerine vurulmuş mühür gibi olan sevdanla yanıp kavrulurken, karşımda beni bana anlatan ve bana nasihat edenlere ne denli sitemkâr olduğumu anlatsam mı? Kabe'de el açıp derdiyle hoşolduğunu söyleyen Mecnun, çektiklerinden yana şikâyetçi olmazken benim sensizlikte geçen yıllarda içimde büyüttüğüm har, bedenimi ateşe salmadıysa bil ki seninle görüşmenin olabileceğine dair beklentim var.
Ey Şehr-i Dil-rûba!... sensizliğin bana acılar ikram edince evsahibinin lutfunu kabul etmek, bizim için şereftir.

Ey Şehr-i Ranâ!... Seninle olma adına neye reva görülse ruhum, bil ki şikâyete muktedir kılmaz, kalemimi.

Ey Şehr-i Selam!.. Bilsem ki bir elime ayı bir elime güneşi verseler, O Mübarek Zat misali sana olan muhabetim, azalmayacak, suya atılan taşın halkaları gibi gün geçtikçe artacak...

Ey Şehr-i güzin!.. Seninle olan bağlılığımızı kıskananlar, ne denli gıybet etse de ne denli dedikoduyu ayyuka çıkarsa da bilsin ki dünya âlem ben senin için canımdan, bedenimde taşıdığım serimden vaz geçmişim.

Ben ne desem de kendimi ifade etmenin yollarının anahtarını elime alsam. Beni kapında Kıtmîr kabul et!.. Ben, Kıtmîr'in oluurm yolunda senin. Sen ki gönlümün kıblesisin, ilk kıbleden başka. Sen ki ruhuma devinimisin, hayata bağlılığımın can damarısın.

Ey Şehr-i Ekber!... Hatam varsa beni kendine meftun kılmandandır, işlediğim günahlar.
Seninle arama girene, girmekte olana, girecek olanlara karşı sığınacak tek limanım sensin, deryada kılavuzsuz dolaşan gemi misali. Ben sana yöneldim, sen beni içinde barındırdığın insanların hatırına kabul et!..

----------------------------------------------------------

Eğitimci Yazar Sayın Mehmet Ali Abakay'a çalışmalarında daimiyet ve ömür boyu başarılar dileriz.

"Diyarbakır Yazarlar ve Şairler Derneği" adına; İhsan İPEK CANKURT



EĞİTİMCİ – ŞAİR - YAZAR / Ali KUTAY 

Merhaba Kıymetli “Diyarbakır Yazarlar ve Şairler Derneği” üye ve takipçileri.
Bir Şair-Yazarımızı daha sizlere tanıtma ve paylaşma kıvancını yaşamaktayız.
Sorgusuz Sualsiz Şiir Kitabı’yla okurlarına merhaba diyen Şair-Yazarımıza, Diyarbekir Kültür ve sanat sütununa astığı eser ve Diyarbekir Edebiyatına yapmış olduğu kazanımdan dolayı teşekkür ediyoruz.

...

Ali Kutay 23.11.1979 da Diyarbakır’ da doğdu.
Hayatı Boyunca araştırmacı olmak ister Ali KUTAY.
İlk ve Ortaöğrenimi Diyarbakır da başlar, Dicle Üniversitesi Sınıf Öğretmenliğini kazanır ve 2004’te öğrenimini tamamlar.
Kutay bir süre geçici öğretmenlik yaptıktan sonra Diyarbakır LÖSEV vakfında 8 aylık bir süreyle Gönüllü öğretmelik yapmaya başlar.
Devamında bir süre İlkokul öğretmenliğini de yapan Sayın KUTAY, Özel bir Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezinde çalışmaya başlar.
Ali KUTAY evli ve iki çocuk babası olup, Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezinde Görevine devam etmektedir.

ESERLERİ: 
Kitap - Sorgusuz Sualsiz Şiirler 


İhsan İPEK: Ali Bey, Kabuliyetinize alırsanız, size üç soru sormak istiyorum.
1- Şiire sevdayı nasıl ve ne zaman beslediniz?

Ali KUTAY: 

Öncelikle bana bu fırsatı veren Diyarbekir Yazarlar ve Şairler Derneği’ne teşekkür ederim. Şiir sevdasına doğanın nostaljik görünümünden esinlenerek başladım. Nostaljikten kastım; kendi halinde karalarken kelimeleri anlamlı anlamsız, dizelere yerleştirmek oldu. 
Her gün attığım tohum taneciklerini kelimelerimle sularken vermiş olduğu meyveler verimliliğini sürdürürken, almış olduğumuz tatlar farklılıklar yaratmaya devam ediyor. 
Aslında şiir sevdasına çok eskilerden ( 1998 ) başlamıştım. Arada bir karalama yapardım. Anlamsız gelirdi ilk başlarda ama şuan ki anlamlara baktıkça merdiven basamaklarına tırmandığımı fark ediyorum. İşte şiir sevdasına bu şekilde başladık Sayın İPEK… 


İhsan İPEK: 
2- Şiir Kitabınız "Sorgusuz Sualsiz" yayınlandı ve kıymetli şair ve yazarlar 
(Mevlüt Mergen, Fatma Öztürk, Mehmet Ali Abakay, Süleyman Aydın) 
tarafından beğenildi.
Bu olumlu yorumlar şiir adına size ne kazandırdı, neler hissettiniz?

Ali KUTAY: 

Öncelikle kendilerine Edebiyat alanında bana verdikleri destek, katkı ve kalemlerinden dolayı teşekkür ediyorum. Sayın MERGEN Diyarbekir’in değerli kalemlerinden olup Sorgusuz Sualsiz Şiir kitabıma imzasını atması, Sayın ABAKAY’ın Edebiyat Dostları web sayfasından yazmış olduğumuz kalemlerin duyurulması, 
Sayın ÖZTÜRK’ün desteklerinin esirgenmemesi ve Sayın AYDIN’ın gerek maddi gerek manevi katkılarından dolayı sürekli beni farklı kademelere yönlendirmesi… 
Açıkçası kendilerine ne kadar teşekkür etsem azdır. Mutlu olmanın yollarından biri de kaleme alınan başarıdır diyebileceğim duyguları yaşattılar… Daha ne diyebilirim ki… 


İhsan İPEK: 
3- Diyarbakırlı biri olarak, Diyarbakır hakkındaki kısa görüşleriniz nelerdir?

Ali KUTAY: 
Diyarbekir’li olmak bir onur, bir ekmek kavgası, bir direniş ve gecenin sessiz çığlığı demektir. 
Diyarbekir Doğu’nun Paris’i olarak bilinir. Ve ben Diyarbekir’i şu şekilde anlatmak istiyorum.
Amed Şehrim Benim
Amed kokuyor mevsimler rüzgâr esintisiyle Duyar olurum kulaklarımda rüzgârın sesiyle
Acılar tebessüm kadar yakın oysa bize Bir masal dağıdır yaşanan sevda şehri Amed sevdasını anlatmak ister dizelerim Hayal perest duygularım bu bakın siz de
On gözüyle, kırk dağıyla bu şehir Uzun surların çevresiyle surlarımız Boy gösteren karpuzumuz Karın doyuran yemeklerimizden bahsediyorum size Bu şehri Amed’te
Tarihin mekânlarında nostalji görünümler Geçmişin izlerinden söz ediyorum Tatlı konuşmalar, akıbetinde okunan Gazellerden söz ediyorum Şehri Amed’te

Sayın İPEK bana ayırmış olduğunuz değerli zamanınızdan dolayı teşekkür ederim,
……………………………………………………………………………………………………………………..

Kıymetli Şair – Yazar’ımıza ömür boyu başarılar dileriz.

“Diyarbakır Yazarlar ve Şairler Derneği” adına: İhsan İPEK



Araştırmacı-Yazar RECEP ACAY

Günlerdir kahroluyorum. İçim içimi yiyor. Üzülüyorum. Lokmalar boğazımda düğümleniyor. Rahat uyuyamıyorum. Düşümde hep Van var. Soğuktan üşüyen insanlar. Zatürreden ölen çocuklar… Eksi 12 derecede yaşama mecbur bırakılan Van'lı kardeşlerimiz. Yemeklerini kamyonların altında yemeye çalışan minnacık çocuklar. Çadır bekleyen yüzlerce vatandaşımız.

Van'da ki fotoğraf bu… Yürek dayanmıyor, vicdan almıyor. Bir sürü ayni ve nakdi yardımlar toplandı. Televizyon kanalları bir ilki başardılar. Onlarca televizyon kanalı ortak canlı yayın yaparak, milyonlarca lira para topladılar. Ne oldu toplanan bu paralar? Bu kış şartlarında devletimiz, toplanan bu paraları deprem bölgesi için hiç zaman kaybetmeden harcamalı.

Kış şartları, çok acımasız, beklemeye tahammülümüz yok artık. İnsanlar, bu şartlarda sıkıntı çekiyorlar. Hastalanıyor ve ölüyorlar. Bu manzaraların daha yoğun yaşanmaması için sorumlular, görevliler hiç zaman kaybetmeden, somut kararlar almalı, Van'lı kardeşlerimizin yüreklerine su serpmelidir.

Onların yerinde, yani Van Milletvekillerinin yerinde olsaydım, depremin yaşandığı ilk günden itibaren Van’da çadırımı kurar ve hemşehrilerimle birlikte yaşardım.

Hâttâ, kamyonun altında o minnacık çocuklarla birlikte, aynı yemeği yiyerek, ekmeğimi onlarla bölüşürdüm.



ARAŞTIRMACI - YAZAR ve ŞAİR: M.KADRİ GÖRAL

Hakkında çok konuşuldu, çok yazıldı ve çizildi ama M.KADRİ GÖRAL Ağabey gibi Diyarbekir'i anlatan hiç mi hiç olmadı.
Kendine özgü yorumuyla, bir gün şiirini, bir gün hikayesini bir gün fıkrasını anlattı Diyarbekirin.
Bizde anlatmaya güç getiremeyeceğiz, zaten hemen hemen hepimiz tanıyoruz.

Fazla söze girmeden, paylaşıyoruz Gururla...
____________________________________________

M. Kadri GÖRALKendisini tanıtmaktan değil Diyarbakır'ı tanıtmaktan zevk aldığı için sadece şair yönüyle tanıdığımız M. Kadri GÖRAL röportaj teklifimizi geri çevirmeyip yönelttiğimiz soruları samimi bir şekilde cevaplayarak kendisini daha yakından tanıma imkânını bizlere sağlamış oldu.


ÖNCE AHLAK

İlk bölümünü bu gün yayınladığımız bu söyleşinin diğer bölümlerini belli zaman aralıklarında sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.

Nerede ve ne zaman dünyaya geldiniz?
5 Ocak 1948 tarihinde Diyarbakır'ın Ulu Cami mahallesinin Müze sokağında 6 çocuklu bir ailenin sondan ikinci evladı olarak dünyaya gelmişim. Varlığımın sebebi olan annem Fahriye hanım ile babam Mehmet efendi ben dünyaya gelince bayram etmemişler bilakis “Allah'ım! Bu çocuk hayırlı bir evlat olacaksa yaşasın kötü olacaksa ölsün!” diye dua etmişler. Ben de beni terbiye ile yoğuran annem ile beni helal lokma ile doyuran babam için “Allah'ım annemle babam ben küçükken bana nasıl merhamet ettiyse sen de onlardan merhametini esirgeme ve onları cennetinle ödüllendir.” Diye dualar ediyorum.

Bebeklikle başlayan hayatımın 0- 6 yaş arasındaki dönemini doğal olarak hatırlamam güçtür. Bu yüzden çocukluğumun o yıllarını büyüklerimden sorarak öğrenmiş ve öğrendiklerimi de “Küçe Kapısı” adlı şiir kitabımın “Horozik” adlı şiirinde dile getirmeye çalışmıştım. Dilerseniz söyleşimize bu şirin şiirle başlayalım:

HOROZİK
“Ben Diyarbekir uşağıyam

Dar bir küçede kapısının şakşağı kırıh evde doğmişam

Doğmişam doğduğuma pişman olmişam

Koymişlar beni küçük bir teşte

Kafama kaynar suyi dökmişler peş peşe

Benim canım yanmiş ağlamişam

Onlar demiş “Kele oğul adettir hepi uşahlar ağlar”

Adımi koymişlar “Kadri” göbek adım da olmiş “Mehmet”

Kondağa sarmişlar etmemişler merhamet

Belim burhum egilmiş çoh çekmişem eziyet.

Hestelenmişem karnım ağrımış

İçirmişler “Meryem hort”

Horozik olmişam

Götürmişler “kasap oğli kasap” a

Kasap piçağını tersinden

Kıdikıdime sürmiş henekçiden.

Hahın uşahlari mama yiyerken

Boğazıma tıhmişlar “lebeni”

Ağliyanda elime tutuşturmişlar bir “hışhış”

Herslenmişem çalmişam yere

Demişler “Canın isterse kara yere!”

Beşigim cevizdenmiş örtüsi bürüdeymiş

Anam beni yatıranda bahan nenni sölermiş

Bir yandan da başımi ohşarmiş:

“Kurban olam bu başa

Bu baş gide tıraşa

Berber diye keçeldir

Bu baş berbere reçeldir.” Diyermiş.

Gün olmiş devran dönmiş

Hevşümüz bahan dar gelmiş

Anam kolumdan tutup beni küçeye salmiş

Toprağa yata yata

Çamura bata bata

Böyümişem düşe kaha

Elimde gogo taşi

Başımda meydan tıraşi

Kâh İsbayibaşi kâh Balıhçilarbaşi

O küçe senin demişem

Bu haraba benim demişem

Sebehten ahşama oynayıp içimi rehet etmişem.

Yalavuz bacıma hersim çıhidi

Oyunun en hoş yerinde gelidi

“Kadri! Hamur eşkimiş anam seni çağıri!” Deyidi

Bikırtik başıma koca teşti veridiler

Süleyman dayının fırınına gönderidiler

Ben fırında sıra dayaği yeyidim

Onlar evde lavaşi yeyidi.

Küçeden her ne geçse hama canım çekidi

Hepisinden almağa harçlıh param yetmidi

Eyi ki çakkala bize bağdan gelidi

Aluceyi de babam çarşidan alidi

Kâbe darısının tasi on kuruş

Küncili simidin takkalasi beş kuruşti

“İzmir işi Şam şeker

Parayi cebden çeker

Parasi olmayanlar

İçinden hasret çeker.”

Arsızlıh ettiğımda anam babama sölidi

Babam da alıp beni tükene götüridi

Ben tükenden kaçidım

O ardıma veridi

Tuttuği gibi kilere hapsedidi

Ele kötek atidi sesim yedi mahleye gididi

Keşke sağ olaydi hama her gün dögeydi.

Onlar analarımızdi

Onlar babalarımızdi

Onlar eli öpülesi insanlardi

Yemediler yedirdiler

Geymediler geydiler

Bizleri bu kemale getirdiler

Kimi yaşıni başıni aldi

Kimisi Hak'kın rahmetine erdi

Sağ olanlaraYüce Allah sıhhat vere

Ölenlere rahmet ede cennetine erdire.


İlkokula 1954 yılında Namık Kemal İlkokulu'nda başladım. Üçüncü sınıfta iken Ziya Gökalp İlkokulu'na naklim yapıldı ve orada ilkokulu bitirdim. İlkokul birinci sınıfta öğretmenim Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şeflerinden Sn. Gürer AYKAL'ın abisi Ergün AYKAL'dı. Müzik zevkini bize o aşıladı. Akordiyonu ilk kez onunla tanıdık ve mızıka çalmayı ondan öğrendik. Babam “mandolin” i “mandalina” anlamasaydı ve İstanbul'dan gelirken bana mandalina yerine mandolin getirseydi belki şimdi ben de bir enstrüman çalıyor olacaktım.

Namık Kemal İlkokulu'ndaki başarılı öğrenciliğim Ziya Gökalp İlkokulu'nda da sürdü. Başarımın mimarı cumhuriyetin ilk yıllarında “Kız mektebi” ni bitirmiş olan annem idi. Babam ise derslerimle hiç mi hiç alakadar olmazdı. Karneyi eline aldığında da ders notlarıma bakmaz “Zayıf olan dersler çalışarak düzeltilir fakat bozulan ahlak bir daha düzelmez” diyerek hep “Hal ve gidiş” ten aldığım nota bakardı.


Dilerseniz söyleşimize “Küçe Kapısı” nda yer alan ve ilkokul çağlarını yansıtan bir şiirle devam edelim:

DAŞ OYUNİ
Mektep tatil oldimi küçeler şenlenirdi

Oyun diye çocuhlar her delige girerdi

Oyun var eyletirdi

Oyun var egitirdi

Ele oyun da vardi ki

Hoş hoş eglendirirdi.

Çocuhlar küçeleri karış karış bilirdi

Oyunların başında “kafa karış” gelirdi

“Daş oyuni” oldi mi Yaşo başi çekerdi

Mahallede heç kimse özinen baş edemezdi.

Gene oyun kurulmiş

Herkes yerini almişti

Sıra Yaşo'ya gelmişti

İfta geri çekildi

Sonra derbini yendirdi

Derbi yerini buldi

Gogo fırladi getti

Mahlenin çocuhlari hep birden “erik!” çekti

“Korfistan” dan atmişti

Dıki dıkına urmişti

Millet fitili almişti

Kimi bızzot olmişti

Kimi zırtige kahmişti

Sıra saymağa gelmişti

“Kıç

Mıç

Kondura bıç

On üç.” Dedi

On dördi diyemedi

Anasi özini çağırdi

İmani başindan getti

Hersini gogodan aldi

Bir tepik urdi

Arkadaşlarına döndi

“Hemam parasi olsun” dedi.


ŞİRE OLAN MERAKINIZ NE ZAMAN BAŞLADI ?

İlkokulda dergilerimizin birinci sayfalarında o hafta işlediğimiz konuyla alakalı şiirler olurdu, öğretmenimiz de bizden bu şiirleri ezberlememizi isterdi. Bizde evde şiiri ezberledikten sonra odanın en yüksek yeri olan sedir veya kanepenin üzerine çıkar başımızla selam verdikten sonra hazır ol duruşunda şiiri okurduk. Ertesi gün de öğretmen bizi tahtaya kaldırıp şiiri sınıfta okuttururdu. O şiirlerden birinin ilk dörtlüğü şöyleydi:

Başucumda duruyor

Benim tatlı ilacım

Unutmadan içince

Diniyor bütün acım.

İlk şiirimi orta birinci sınıfa devam ederken yazmıştım. Bu şiir, ilkokul birinci sınıftaki kız kardeşimin ev ödevi olan “Okul” şiiriydi. Onun da ilk dörtlüğü şöyleydi:

1 Ekimde başladık

Zevk neşeyle çalıştık

Kitaptan bilgi aldık

Yaşasın okulumuz.

Kayda değer şiirlerimi Ziya Gökalp Lisesi'ne devam ettiğim yıllarda yazmıştım. Lise 2 nci sınıfta ATATÜRK'e ithafen yazdığım şiirimi “10 Kasım” da Atatürk'ü anma gününde, Mehmet Akif ERSOY'a ithafen yazdığım şiirimi de “27 Aralık” ta “Mehmet Akif ERSOY' u Anma Gecesi” nde topluluk karşısında okuyunca hem moral kazandım hem de mikrofon heyecanını yenmiş oldum. Çünkü mikrofon heyecanı çok farklı bir heyecandır. Öyle bir heyecandır ki; insanı zangır zangır titretir ve elindeki kağıdı da hazan yaprağı gibi sallattırır. Bu heyecanı henüz lise çağlarında iken yenmiş olmak 19 yaşında iken yüksek okulda Öğrenci Birliği Asbaşkanı olarak okulun açılış konuşmasını yaparken bana büyük rahatlık sağlamıştı.




Ömür boyu başarı dileğiyle...

Diyarbakır Yazarlar ve Şairler Deneği Adına: İhsan İPEK




ARAŞTIRMACI - YAZAR Sedat EROĞLU

Diyarbakır - Ergani Doğumlu Yazarımızı sizlere Biyografik tanıtmak isterdik amavelakin, yazarımızın "Gülbaranın Gülleri" adlı eseri başlı başına farklı kişilerden bir biyografi çeşmesi ve Kıymetli Yazarlarımızıdan Müslüm Üzülmez'in kalemiyle yazılmış önsöz'ü okuyunca, sizleri yazarımızın eseriyle başbaşa bırakıp, eser ile tanımanızı hoşgördük.
Noktasına, virgülüne dokunmadan eser önsöz'üyle size iyi okumalar diliyoruz.
Yazarımıza Ömür boyu başarı dilekleriyle...

"Diyarbakır Yazarlar ve Şairler Derneği (DİYŞAD) " Adına:
İhsan İPEK CANKURT

____________________________________________________


Sedat Eroğlu’nun on yıllık ugraşının, alın teri ve göz nurunun ürünü Gülbaran’ın Gülleri, Erganili Düşün, Sanat, Bilim, Siyaset İnsanları isimli kitap Kent Işıkları Yayınları’nca birkaç gün önce okuyucuya sunuldu.

Gülbaran’ın Gülleri’nin “önsözü” şair ve yazar Müslüm Üzülmez’den. Hemşerim Sedat Eroğlu’nun isteği üzerine “giriş”i bizzat bendeniz kulunuz yazdı.

Son derece hacimli ve pek çok ender ve epey çarpıcı görsel malzemeyle donatılmış kitabın “önsöz”ünde Müslüm Üzülmez şunları yazıyor:

“Doğup büyüdüğümüz yerler kişilik ve kimliklerimizin oluşmasını sağlar. Sanayileşme, modernleşme, teknolojik gelişme ve nihayetinde küreselleşmeyle birlikte her yer birbirine benzemeye başlasa da insanların doğup büyüdüğü yerlere karşı ilgi ve sevgisi azalmayıp artıyor. Bunun en iyi göstergesi ise kentlere dair yayınlanan kitapların nitelikçe iyileşmesi ve sayısal artışıdır. Sedat Eroğlu’nun (…) kitapı buna güzel bir örnektir.

Gülbaran’ın Gülleri’nde, (…) kadim coğrafyanın çok eski bir yerleşim yerinde/Ergani’de yaşamış veya doğmuş sıradışı, farklı ve başarılı olmuş insanların yaşam öyküleri anlatılmaktadır.

Kentleri güzelleştiren, o kentte yaşamış veya yaşayan hikâyesi anlatılacak insanların çokluğudur.”

Kitabın kimi özelliklerini “giriş’te şöyle dile getirmeye çalıştım, aynen aktarıyorum:

“Bu kitap bizleri ve büyük ihtimalle birçok hemşerimizi de çocukluk, ilk gençlik ve gençlik yıllarına taşıyor. Anılarımızla buluşturuyor. Kendimizi ve yakınlarımızı daha iyi ve daha yakından tanıma olanağı veriyor.
Bu kitap aynı zamanda bize Ergani yürüyor ama sadece yürümekle yetinmiyor, düşünüyor, yazıyor, şiir okuyor, gazete çıkarıyor, radyo yayını yapıyor, televizyonu asla ihmal etmiyor, dini görevini yerine getiriyor, tarihini canlı tutuyor, (…) yüzünü dönüyor geçmişine ve geleceğine, siyaset yapıyor, yönetiyor, güzel sanatların bütün kollarında yaratıcılığını ispatlıyor, hareket ediyor, spor yapıyor, eğlenmeyi de biliyor, hayattan yararlanmayı ihmal etmiyor diye sesleniyor. İyi de ediyor.

Bu kitap bize Ergani’nin sadece dört duvardan, iki akarsudan, dört yoldan, bir yüce dağdan oluşmadığını, bu kasabada öteden beri son derece önemli ve ilginç insanların, kadın ve erkeklerin, gençlerin ve çocukların yaşadığını da sergiliyor. Ergani’nin köylerini es geçmiyor. Burada köy köy değildir sadece, köy aynı zamanda düşünürlerin, yazar ve şairlerimizin, sanatçılarımızın yetiştiği ve yaşadığı mekânlardır. Böylece köy coğrafyası genişliyor yeni tanımlar, yeni sıfatlar kazanıyor.

Sedat Eroğlu Ergani’nin insanî ve derin boyutunun envanterini çıkarırken yelpazesini çok geniş tutuyor, epey cömertçe davranıyor: Neredeyse a’dan z’ye sportif, düşünsel, sanatsal, kültürel, toplumbilimsel, siyasi portreleri bulup çıkarıyor ve meraklılarına sunuyor. (…)

Üç yüze yakın yaratıcı. Ergani’miz için hiç de yabana atılır cinsten bir zenginlik değil. Kasabamızla ve yetiştirdikleriyle övünebiliriz. Öteden beri bu kasabada okumuş-yazmışların sayısının yüksek olduğu biliniyordu. Bugün bu çalışmayla bunu ispat edebilecek konuma geldik. Bu da az şey sayılmamalı.

Kimi ülkede, bilimsel kurumlarda bu tür ömür törpüsü bir çalışma için on veya onbeş veya daha fazla uzman ve araştırmacıdan, bilim kadın ve adamından oluşan sıkı bir takım kurulur, görev bölümü yapılır ve herkes kendi alanında harıl harıl çalışmaya koyulur. Ve bu çalışma hiç abartmadan söyleyeyim birkaç yıl sürebilir. Bu tür bir yapıt ancak bütün takımın ortaklaşa ve imece yöntemiyle çalışmasıyla gerçekleştirilebilir. Böyle bir işin başarıya ulaşması için çok okumak, çok araştırmak, çok söyleşmek gerekir. Bunu bir kişinin tek başına yapması nâ–mümkündür. Bu kitabı Fransa’da, Almanya’da, Belçika’da, İngiltere’de göstersem ve bunu bir kişi evet evet sadece bir kişi hazırladı, yazdı ve sundu desem kimse bana inanmaz. Bırakın bana inanmamalarını böyle bir şeyi akıllarından geçirmeleri bile mümkün değildir. Üç yüze yakın insanın hayat hikayeleri tek tek yazılacak, tek tek yayınlarından, eserlerinden seçmeler yapılacak ve daha bin bir iş. İyi hoş ta bizde yapılıyor işte. Bunun dana önceki örneği yine bir hemşerimizdir: İşte hepimizin tanıdığı Müslüm Üzülmez Çayönü’nden Ergani’ye: Uzun Bir Yürüyüş isimli dev çalışmasını tek başına gerçekleştirdi ve kitabı kendi olanaklarıyla yayınladı. Bu sadece Ergani aşkıyla açıklanabilir. Sedat Eroğlu da Müslüm Üzülmez Abesinin izinde yürüyor. Üzüm üzüme baka baka kararır, iki gözümüz Ergani’mizdeyse yazar yazara bakarak yazıyor. İkisine de helâl olsun. Bu kasabının suyu, ekmeği, tuzu ve peyniri helâl olsun.

Peki, bu kitabı kim(ler) okuyacak? En başta Erganililer mutlaka. Çünkü her Erganili, kasabasının bütün özelliklerini ve Makam Dağı çiçeklerini koklayarak çocukluğunu geçirmişlerin daha sonra neler yaptıklarını bilmeyebilir. Bu kitap onlar içindir. Bu kitapta öğrenmek isteyeceği dünya kadar bilgiyi bulacaktır.

Ama sadece Erganililer değil, Ergani’yi merak edenler de bu kitabı okuyacaktır. Ergani ve Erganililer hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler de.

Peki, bu kitabı nasıl okumalı? Bir roman gibi mi? Bir gazete gibi mi? Nasıl?

Tavsiyem şudur: Nasıl isterseniz öyle okuyun. İstediğiniz yerden başlayın öyle okuyun. Veya yakından tanıdığınız birinin ismini arayarak başlayın, onun üzerine yazılanı ve bizzat onun yazdıklarından yapılan seçmeleri okuyun. Sonra sırasıyla daha az tanıdıklarınıza doğru yaklaşın. Acele etmeyin, yavaş yavaş, hani nasıl demeli sindire sindire okuyun. Veya biri hakkında bilgi aramanız gerekirse açıp isimler dizinine bakın, ismini ve hakkında yazılanların sayfalarını bulun ve başlayın okumaya. Bu kitabı Erganili Şahsiyetler Sözlüğü gibi okuyabilirsiniz.

Bu kitap her eve, bilhassa Ergani’deki her eve, gereklidir. Benden yazması. Gerisi size kalıyor.”

NOT: Kitap hakkında daha geniş ve ayrıntılı bilgi için yazarın facebook hesabına ve/veya sedateroglu21.blogspot.com adresine bakılabilir.

M. Şehmus Güzel



ARAŞTIRMACI - YAZAR İBRAHİM EVİRGEN

Kıymetli hocam ve Ağabeyim İbrahim Evirgen, Gazeteci, yazar ve eski bir eğitimci olmaktan evvel İnsan sevdalısı ve insanlığın insanca kavramını adabıyla bilen ve yerine getirmeye özen gösteren bir insan olmakla beraber çok misafirperverdir.

Çayı daima ocakta, bardağı daima misafirin dudaklarına varmaya hazır haldedir, Allah razı olsun demekle beraber Kısaca Biyografisine geçelim isterim.

İbrahim EVİRGEN, Diyarbakırda yarım asırdır yayınlanan Diyarbakırın en köklü gazetelerinden olan "YENİ YURT" Gazetesinde
Baş Köşe yazarlığı ve Genel Yayın Danışmanlığı'nı yapmaktadır.

1955 Diyarbakır doğumlu, ilk ve Orta öğrenimini Diyarbakır da tamamlayıp, Yabancı Diller Yüksek Okulundan mezuniyetiyle, Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi Anabilim dalından Lisansını tamamlamıştır.

1980 yılları öğretmenliğe başlamakla 25 yıl Öğretmenlik yaptıktan sonra 2005 te emekliliğe ayrılmıştır.

Kendine özgü yorumunyla insanlık adabı örülü yazılarını okumaktan keyif alınacak bir yazar olmakla beraber Şairliği de bir başka lezettedir.

Bizzat kendisinden dinlediğim kısa kısa şiirlerini bir damak tadında dinledim desem tabiri caizdir.
Büyükçe bir defterin temiz sayfalarının arasına uyumuş yaklaşık 70-80 şiiri vardır.
En kısa zamanda Kitaplaşmasını diliyoruz.

Şiirlerinden Bir Tanesi;

SANA DÜN SEYRANTEPE'DEN BAKTIM

Aziz Diyarbakır
Seni aradım
Taze sıcak ekmek kokan fırınlarında
Birdir bir, gar oynadığımız dar küçelerinde
Seni aradım uzun peştemal giyerek
Çimdiğimiz Anzele'de, Balıklı'da Küpeli'de
Seni aradım
Dicle kenarındaki hüllelerde bostanlarda
Kırklardağında, Karajdağ'da
Seni aradım
O eli öpülesi, muhteşem yaşlı delikanlılarımızda
Eyvanlarında, havuşlarında
Türkülerinde, hanlarında, hamamlarında
Habeneden içilen, o buz gibi hamravat suyunda
Ama heyhat
Gördüm ki
Türkülerimizin çoğunu, komşu iller kapmış
Konukseverliğimi elimizden başkaları çalmış
Büyüklerimizin çoğu da uykuya dalmış
Yani sözün kısası, ne Diyarbekir'in adı kalmış
Ne de soyadı
... Ve sonunda anladım ki
Diyarbakır sınıfta kalmış.

İyi bir yazar olmak için, iyi bir okur olmak gerektiğini vurguluyor sayın EVİRGEN.
Beraberinde aynı şehrin havasını solumaktan bil-iftihar olmakla beraber, sevgi ve hürmetlerimizi sunar, başarılarının devamını dileriz.

(İhsan İPEK)



ARAŞTIRMACI - YAZAR RECEP ACAY

Diyarbakır'ın bağrından olan Recep Acay, mananın tamamiyle bir Diyarbakır aşığı dersek, yalan sayılmaz.


Her yazıdsında, her fırsatta Diyarbakırı dillendiren Sayın Recep acayı ne kadar anlatsak da eksin kalır şuuruyla, kısaca biyografisine geçmek isteriz.


Recep ACAY KİMDİR ?


01 07 1946 yılında Diyarbakır´da doğdu.İlk orta ve liseyi doğdu kentte tamamladı.
Ankara Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesinden mezun oldu.
1968 yılında TRT Diyarbakır İl Radyosu´nda kaşeli (ücretli)olarak işe başladı.
1969 yılında kadrolu memur oldu.
1973 yılında girdiği sınavla önce "Prodüksiyon Görevlisi" 4 ay sonara yine sınavla Yayın Şefi oldu.
1985 yılında Ankara Radyosuna Yayın Şefi olarak atandı.
1991 yılında Türkiye´nin Sesi Radyosunda Türkçe Yayınlar Müdür Yardımcısı oldu.
1998 yılında TRT Dış Yayınlar Dairesi Başkanlığı Türkçe Yayınlar Müdürü olarak atandı.
2007 yılında 39 yıl çalıştığı TRT´den Genel Müdür Uzmanı olarak emekli oldu.
Sürekli Sarı Basın Kartı sahibidir.

Recep ACAY KİTAPLARI;
BEN-U SEN GÜLLERİ
DİYARBAKIR DÖRT KAPI


Recep ACAY YAZILARI;
ZARO AĞA İLE LORKE NECLA...
BERBER NECO
KIRK YILLIK HASRET
BİR DİYARBEKİR SEVDALISI: ABDÜLKADİR NUR GÖRDÜK
İLİKLERİ BOŞ GENÇLER
BAŞKENT ANKARA'DAKİ DİYARBAKIRLILAR
"DİYARKÖY"
İÇİMDEKİ DİYARBAKIRI ÖZLÜYORUM
Ve daha bir çok yazı...

Yazmakla anlatamayacağımız, anlatmakla bitiremeyeceğimiz Sayın Recep ACAY'ın "Zaro Ağa ile Lorke Necla" Yazısıyla Yazarımızın tanıtım yazısını noktalıyoruz.


Recep ACAY

Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı’nın yayın organı olan, ”Ahlat Gazetesi”ni yıllardır başarıyla çıkaran İlhami Nalbantoğlu çok şık bir davetiye bana verdi. Davetiye, 4-7 Nisan 2013 tarihleri arasında Ankara Atatürk Kültür Merkezi’-nde gerçekleşek olan, ”Bitlis Günleri”yle ilgiliydi. İlhami’ye teşekkür ettim. Bir sıkıntı olmadığı taktirde mutlaka geleceğimi söyledim. 4 Nisan 2013 Perşembe günü saat: 12.00’de Atatürk Kültür Merkezi’ne gittim. Açılış 12.30’da yapılacak-

tı. Bu süreyi, standları dolaşarak değerlendirdim. Önce, sevgili kardeşim, İlhami Nalbantoğlu’nun standına uğradım. İlhami, Ahlat Kültür Sanat ve Çevre Vakfı’nın Başkanı olduğu için, standında vakfın, Bitlis ve ilçeleriyle ilgili, kitapları ve Sanat çalışmaları ile ilgili eserler sergilenmişti. Daha sonra, diğer standları dolaştım. Standların hemen hemen tamamı Bitlis ve ilçelerinin ürünleriyle donatılmıştı. Bitlisli olmayan esnaf sayısı bir elin parmakları kadardı desem abartmamış olurum.

Yağı Bitlis’in, cevizi Bitlis’in, kaysısı Bitlis’in, Ciğer Taplaması, Tutmanc, Gılorik, Şekalog, Ayran Aşı, Yalancı Dolma, Bitlis Köftesi, Çorti Teplemesi gibi yemekler de Bitlis’in ve iştah kabartıyordu. Sanki Ankaralı o gün öğlen yemeğini burada yiyiyordu. Yiyecek satan bütün mekanlar tıklım tıklımdı. Büryan Kebabı kuyruğu inanılmazdı.

Beni heyecanlandıran bir olayı ,Ejder Balçık arkadaşımla dolaşırken; Bitlis’ten getirilen karın üzerine pekmez dökülerek ikram edilen; ”Kar Pekmezi” standın da yaşadım.

Bu Stand Aydınlar İlçesi’nin Belediyesine aitti. Bu ilçenin Belediye Başkanı olan, Bahattin Alageyik inanın belediye başkanı değil, gönüllü bir işçi gibi hizmet veriyordu. Bu standda “Kar Pekmezimizi” kaşıklarken, yanımızda oturan bir beyefendi, bizi Bitlis’li sanarak bir soru sordu. Bitlisli olmadığımızı, Diyarbakır’lı olduğumuzu söyleyince, neredeyse ağlayacaktı.

Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın görev yaptığı yıllarda 5 yıl Diyarbakır’da polis olarak hizmet verdim dedi. Diyarbakır’ı, Diyarbakırlıları çok severim. Diyarbakırlı olduğunuzu söylediğinizde tüylerim diken diken oldu. Hala, o yıllarda komşularımla, arkadaşlarımla görüşürüm. Onlar bana gelir, ben de onlara giderim. İnanın Diyarbakır’da geçen günlerimi unutamıyorum.

Adilcevazlıyım ve Diyarbakır’daki bütün tanıdıklarıma selamlarımı gönderiyorum. Lütfü Sergici, bizim Diyarbakır’lı olduğumuzu öğrendikten sonra, ağlar gibi oldu, ama, Lütfü Sergici, Diyarbakır ve Diyarbakırlıyı anlatırken de beni ağlattı. Lütfü Sergici’nin, Diyarbakır için duyduğu duyguyu ben de Bitlis’li arkadaşlarım, dostlarım için düşünüyorum.

Beni ikinci olarak heyecanlandıran olaysa şu: Yine, arkadaşım, hemşehrim Ejder Balçık’la standları dolaşıyoruz. Çömlek yapanlar, tandır, büryan fırınları yapan standları geçtikten sonra, Mutki İlçesi’nin standına geldik. Büyükçe bir fotoğraf ve altında da biyografisi yazılıydı. Bu fotoğraftaki kişi, 1774-1934 yılları arasında 160 yıl yaşamış, Türkiye’nin en uzun yaşayan, yabancı kaynaklara gore de dünyada en uzun yaşayan birkaç kişisinden biri diye gösteriliyor. Mutki İlçesi’nin Meydan Köyü’nde 160 yıl yaşayan o fotoğrafta ki kişi “Zaro Ağa’dan”başkası değildi.

Güzel bir olayı da etkinliğin son gününde yaşadım. Atatürk Kültür Merkezi’ne saat 15.00 sıralarında gittim. Bu kez yanımda Niyazi isminde site komşum vardı. Kültür Merkezi’ne yaklaşırken çok ilginç, ilginç olduğu kadar da spesifik bir ses “Atem Tutem Ben Seni” adlı Bitlis türküsünü okuyordu. Çok ilgimi çekti. Meydana hızlı adımlarla yürümeye başladık. Yerel bir kostümle 50 yaşlarında bayan bir sanatçı gümbür, gümür yerel ağızla türkü okuyordu. Yanına yanaştığım kişiye, sanatçıyı tanıyıp, tanımadığını sordum. Tanıyorum dedi. Ona Lorkeci Necla derler. Emekli öğretmendir. Bu bilgilerden sonra, daha çok ilgimi çekti. Daha dikkatli dinlemeye başladım.

Lorkeci Nejla, yani, Nejla Eker öğretmen, yanlız türkü söylemiyordu. Yerel ağızla yaşamını anlatıyor, ne gibi zorluklarla okula gittiğini dile getiriyordu. Okuduğu bir şiirle maküs talihinin değiştiğini söyledi. Yerel ağızla okuduğu şiirler meydanda bulunan herkes tarafından beğeniyle dinlendi, kahkahalar arasında büyük alkış aldı.

“Memyane Memo, Memyane Memo” türküsüne bayıldım. Bitlisliler, Lorkeci Necla’nın kıymetini bilmeliler.

Ankara’da uzun yıllardır yapılagelen “İl Günleri”ne hiç gitmemiştim.”Diyarbakır Günleri” yapılınca, koşarak gitmiştim. Ama, ”Bitlis Günleri”nde aldığım lezzeti alamamıştım. “Bitlis Günleri”nin gerçekleşmesinde emeği geçen herkese saygı duyuyor, teşekürlerimi iletiyorum



ŞAİR BİRSEN İNAL

Doğma büyüme dört göbek Diyarbakırlı olup Diyarbakır sevdalısıdır.
Birsen İnal, yıllardır şiirler yazmakta olup, yakından takip eden hayranları vardır.

Yerel gazetelerde şiirleri yayınlanmakla beraber, "İSSİZ ÇIRA" adınla bir şiir kitabı yayınlanmıştır.

Bu kitabına şöyle bir yorum getirmiştir Şair Birsen İnal;
Bu kitapta her biri ayrı renk ve kokuda çiçeklerim, anam, babam, nenem, evlatlarım, dostlarım, şimdilerde olmayan komşuluklar, dostluklar, paylaşımlar, Diyarbekir küçeleri (sokak), bu sokakların esmer tenli küçük işçileri, acılar, acımasızca katledilen kadınlar, ölümler, ölümlere ağıtlarım ve birazcık da feleğe serzenişlerim var. Barış, kardeşlik ve sevgi baş temamdır..



İNSAN İNSANCA SEVGİLER İSTER 
ŞAKACIKTAN GÜNEŞ PEMBE DOĞAR MI
KALAYLI BAKIR KUŞKANAM 
BEYAZ DÜŞLERİMİN KARA CELLADI 
KUŞLARLA DANS 
YANASIN
Şair Birsen İnal'ın çok okunan şiirlerindendir.

Şair Birsen İnal'a Başarılar Dileriz.



ŞAİR - YAZAR NESRİN ERDOĞMUŞ

Edebiyat etkinliklerinde sık karşılaşılan bir kişidir Nesrin Erdoğmuş.
Bir gün bir şiir dinletisinde, bir gün bir Musiki sahnesinde, bir gün herhangi bir kitap fuarında hayranlarını karşılayan bir kişidir.
Yazar kişiliğiyle daha çok tanınan Nesrin Erdoğmuş, zaman zaman şiirler de yazmakta olup, Yerel gazetelerde yazı ve şiirleri yayınlanmaktadır.
"SESSİZ ÇIĞLIK" adıyla bir kitabı yayınlanmıştır.

Şair-Yazar Nesrin Erdoğmuş'u dilerseniz kendi ağzından tanıyalım.

Doğma büyüme bir Diyarbakır'lı olaraktan şehrin eski yapılandırılan sur içi dediğimiz Dağkapı semtinde dünyaya geldim. İlkokulu Ziya Gökalp, orta okulu Ali emiri ve Liseyi de Cumhuriyet lisesinde bitirdim. Anadolu Üniversitesi İşletme fakültesi mezunuyum.Biri Ünüversite olmak üzere iki kız çocuk annesiyim. Devlet memuru olarak görev yaptıktan sonra emekliği seçtim. Şuan şiir ,deneme,anı ve öykü olarak siz sevgili okurlarıma ,Gazete Diyarbakır, Diyarın sesi org, Diyarbakır Yeniyurt gazetelerinden sesleniyorum. Ayrıca Almanya , Azarbeycan gazete ve internet sitelerinde ve çoğunluğu Avrupa'ya gönderilen Güney Dergisinde şiirlerim yayınlanıyor. Sevgili okuyucular dün koca bir sayfa olarak hayatımızdan akıp gitti. Yarının bize ne sürprizler getireceğini bilmeden bugünü doyasıya yaşamasını bilelim. Okumak nasıl bizleri geliştiriyorsa, şiir ve edebiyatla beraber hayatımıza renk katmak da bizim elimizde. . Hemcinslerim mutfakta ürettikleri yemekleri sunmaktan büyük keyif alırken,kadın yazarlarda zihin mutfağında pişirdiği düşüncelerini okurlarıyla paylaşmaktan mutluluk duyarlar.Onun için yaşamın güzelliklerini keşfederek yaşayalım. Sevgiler saygılar mutluluklar sizlerin olsun.


Bir ŞİİR:

Ey gönül 

Boşalıyor gökyüzünde yağmur taneleri,
Gülün üstündeki çiğ damlacıkları,
Toprağa süzülüyor ,
Tane tane...

Ey gönül
Unutacaksın belki
Geceden kalma hüzünlerini,
Düşüneceksin sabah düşlerini
Kendi düşlerinde.

Bitti,
Kabuslar bitti diyeceksin.
Belki de en korktuğun yerde,
Yoğunluğunu yaşayacaksın sevginin,
Acıyla kavrulacak yüreğin...

Uyanacaksın,
Gözlerin mahmur.
Nefessiz kalan yüreğin
Hüzün tartarken
Sevgini gösteremediğinden
Burkulacaksın...

N.Erdoğmuş 

Şair - Yazar'ımıza Başarılar Diliyoruz.



AŞIK ZÜLFİ YOLDAŞ

Aşık Zülfi Yoldaş, Gür sesi ve Bağlamasıyla Tanıdığım ve sohbetinde bulunduğum Diyarbakır'ın Kıymetli Halk Ozanlarından biri...

Küçük Mekanını süsleyen kaset, Kitap ve Arbeneleriyle Gönül okşayışına sürüyor misafirini.
Eline, sazına ve avazına sağlık der, başarılarının berdevam etmesini dilerim...

(İhsan İPEK)



ŞAİR-YAZAR ABDULKADİR NUR GÖRDÜK

Televizyon Programlarından ve Yayınladığı "EYVANDA ŞİİR MOLASI " ve "BENİM İKİ GÖZÜMSEN" adlı iki kitabından tanıdım ama nasıl bir tanışma, varın siz düşünün!

Mesleği Eczacılık olup, Diyarbekir'e ve hayata yazmış ve seslendirmiş olduğu şiirler de her okuyucu kendi duygularına dair bir çok zirve yaşayacaktır muhakkak.

21 kıtalık şiirlerini okurken, nasıl şiirlerinin sonuna vardığınızı anlayamazsınız.
Benim utana sıkıla Kitabı sayfalarının arasından seçtiğim, hem okumaya hem dinlemeye doyamadığım, eski Diyarbekiri oyunlarıyla, geceleriyle, kültürüyle gayipten adım adım gözü kapalı gezdiğim hele ki "YAZIĞIM GELİ" adlı şiiri...

Şairimizin Medyadan gördüğü yoğun ilgi ve gazelerde yayınladığı şiirleri, Diyarbekir olan ve olmayan herkeste bir hayranlık uyandırmaktadır.

Şair'imiz aynı zamanda şiir dinletilerini de düzenlemekte ve dinletilerine yoğun ilgi görmektedir.
Bir çok kurum ve kuruluş tarafından ödüller almıştır.

Aynı şehrin insanı olmakla beraber, dostluğundan ve samimiyetinden bir nebze tattığım için mutluyum ve kendisine daimi mutluluklarla başarılar dilerim.

(İhsan İPEK)



ŞAİR HÜSEYİN ACAR

Diyarbakırlı ve Diyarbakır Can Radyo'sunda, YARALI YÜREKLER Program sunuculuğu yapmakta olup, her hafta farklı konuklarla yoğun beğeni almaktadır.

Şairimizin; 
Diyarbekir Şiiri
Sen olmayınca
Yalansız Sevdim
Azaptır Gülüm
Mahşere Kalsın
Uğurlar Olsun
Yaralı
Nerdeysen Gel
Nerdesin Gizli Yaram
Şerefsizlere, Adında şiirleri bulunup, kendi yorumlamıştır.

Başarılarının devamını diliyoruz.


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol